Borçlar Hukuku İçtihatlar
Desteğin ölümünden önce boşanmış olması itibariyle, destek tazminatı talep edecek eşi bulunmayan ve babası da daha önce ölen desteğin ölümüyle birlikte geride davacı çocukları ile annesi kalmıştır. Hükme esas alınan Bilirkişi raporunda ise, çocuk ... ... 'un 22 veya 25 yaşına kadar destekten yararlanmasına göre yapılan 2 ihtimalli hesaplamada da; anne ... 'nin, gerek çocukların destek süresince; gerekse çocukların destekten çıkmasından sonra destek payı artacak şekilde; destekle eşit oranda pay alacağı kabul edilerek hesaplama yapılması hatalıdır.
Davacı Kurum tarafından sigortalıya 25.462,34 TL hastane masrafı yapıldığı, davalıların kusurları oranında Kurumun rücu hakkının bulunduğu, toplam %70 kusurlarına isabet eden oranda davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, Mahkemece de kararın gerekçesinde bu hususun kabul edilmiş olması karşısında kusur karşılığı 17.823,64 TL tedavi giderinin tahsiline karar verilmesi gerekirken, toplamda 2.326,84 TL’ye hükmedilmek suretiyle eksik tedavi giderinin hüküm altına alınmış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Bu nedenle. Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK 19.03 2008 gün ve 2008/ 10-254E.-2008/266 K. sayılı kararı da bu yöndedir.
506 sayılı Yasanın 26. maddesine yönelik Anayasa Mahkemesinin iptal tararı ile birlikte, sigortalı ve/ya hak sahibine bağlanan gelirin fiili ödemeye dönüşmesi halinde; Kurumun talep edebileceği miktar, ilk peşin değerin kusur karşılığı fiili ödeme miktarından düşük ise ilk peşin değere göre; fiili ödeme miktarı ilk peşin değerden düşük ise fiili ödeme miktarı dikkate alınarak belirlenecektir.
Taraflar Arasında İmzalanan Satış Sözleşmesi Resmi Biçimde Yapılmadığından Geçersiz Olup Alıcının Satıcıya Verdiği Bedeli Sebepsiz Zenginleşme Kuralları Çerçevesinde Geri İsteyebileceği/Denkleştirici Adalet İlkesi Gereğince Güncelleme Yapılırken Güncellemeye Esas Alınan Somut Veriler Tek Tek Uygulanarak Ödeme Tarihinden İfanın İmkânsız Hale Geldiği Tarihe Kadar Paranın Ulaştığı Değerin Her Bir Dönem İçin Hesaplanması Sonra Bunların Ortalamasının Alınması Gereği
Daha açık anlatımla, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1 inci fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4 üncü fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
Davalının sürücüsü olduğu aracın asli kusurlu olarak yaya murise çarpması sonucu muris vefat etmiştir. SGK tarafından gönderilen 26.03.2014 tarihli müzekkere cevabında, kaza sonucu davacı eş ...l’e ölüm aylığı bağlandığı, ilk peşin sermaye değerinin 54.729,18 TL olduğu, 5510 sayılı Yasa’nın 39. maddesi gereği rücuya tabi olduğu bildirilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan 16.01.2013 tarihli hesap bilirkişi raporunda davacı eş ... için hesaplanan tazminattan ilk peşin sermaye değeri mahsup edilmemiş, mahkemece davacı eş ...’e bağlanan aylığın SGK yazı cevabına göre rücuya tabi olduğundan bahisle ilgili bilirkişi raporunda hesaplanan tazminattan ilk peşin sermaye değeri mahsup edilerek davacı ... bakımından destekten yoksun kalma tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
Mahkemece davalı şirketin asıl işveren sıfatının varlığı kabul edilmiş ise de, olay yeri inceleme raporunda dava dışı Gülden İnşaat AŞ. ibaresinin şantiye girişindeki tabelada yazılı olduğu anlaşılmakta olup, ... tarafından yaptırılan okul inşaatına ilişkin tüm ihale evraklarının getirtilmesi ile bu şirket hakkında da irdeleme yapılması ile meydana gelen olayın tüm yönleri ile irdelenmesi, dava dışı ve davalı şirketler arasında nasıl bir ilişki olduğunun ve anahtar teslimi ile iş yapılıp yapılmadığının irdelenmesi ile tüm tarafların hukuki konum ve durumlarının tayini ile 5510 Sayılı Yasanın 21. Maddesi kapsamında işveren veya vekili veyahut taşeron olup olmadığı yahut üçüncü kişi olup olmadıkları ve 3. Kişilerin de bu sıfatları nedeniyle olay üzerindeki etkileri ve kusur durumlarının tayini ve sonucuna göre kusur ve hesap raporlarının alınmasından sona bir karar verilmesi gerekir.
İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, 4. fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği belirtilmiştir.
Gerçek zarar hesabı tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılmalıdır. İşçinin, sürekli iş göremezlik durumuna girmiş ise bedensel zarar hesabı, ölümü hâlinde destekten yoksun kalma tazminatı hesabı dikkate alınmalıdır. Gerçek zarar hesaplanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerekir.
3266 Sayılı Uzman Jandarma Kanunundaki "Uzman Jandarmaların Mecburi Hizmet Süresi Uzman Jandarma Çavuşluğa Nasıp Tarihinden İtibaren On Yıl Olup Yaş Hadleri 56'dır..." Şeklinde Düzenleme Karşısında Davacının 56 Yaşına Kadar Aktif Çalışmada Bulunacağı Bu Tarihten Sonra ise Pasif Döneminin Başlayacağı Kabul Edilerek Bu Dönem İçin Asgari Geçim İndirimsiz Asgari Ücret Üzerinden Hesaplama Yapılması Gerektiği
Davacının tedavisinin ameliyat sırasında kullanılan aletin kimyasal yapısından kaynaklandığı belirtildiğine göre mahkemece dosyanın, hastahane, malzeme vc ihale konularında bilirkişi heyeti oluşturularak kullanılan malzemenin ameliyatlarda kullanılması açısından Türk ve uluslararası standartlara uygun olup almadığı ihale sırasında hastahanenin bu hususta gerekli özeni gösterip göstermediği ve davalıların hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip yapılması gerekenle, yapılan işlemlerin ne olduğunu değerlendirerek olayda davalılara kusur izafe edilip edilmeyeceğini nedenleri ile açıklayan, taraf, mahkeme vc Yargıtay denetimine elverişli rapor aldırmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir.
Dairemiz uygulamalarına göre, hayatın olağan akışına göre bekar olarak ölen desteğin ileride evleneceği ve en az iki çocuk sahibi olacağı kabul edilerek, desteğin evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi ihtiyaçları yarısını da anne ve babası için ayıracağı varsayılarak bu dönemde desteğe iki anne ve babaya birer pay vermek suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında evlenmeden önceki dönem için de anne ve babanın her birine %25 pay verilmesi gerektiği, desteğin ileride evlenmesi ile birlikte desteğe iki, eşe iki, anne ve babaya birer pay verilerek, yine desteğin tüm gelirinin oranlanarak anne ve babaya %16’şar pay ayrılması, desteğin bir çocuğunun olması durumunda iki pay desteğe, iki pay eşe, bir pay çocuğa ve birer pay anne ve babaya ayrılmak suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında anne ve baba için %14'er pay verilmesi daha sonra ikinci çocuğun doğacağı varsayılarak bu kez desteğe iki, eşe iki, çocukların her birine birer ve anne ve babaya birer pay verilerek desteğin tüm gelirine oranlanarak anne ve babaya %12,5’er pay verilmesinin uygun olacağı, daha sonra anne ve babadan yaşam tablosuna göre hangisi destekten çıkacaksa kalan kişiye diğerinin payının ilave edilerek destek tazminatlarının varsayımsal hesabının yapılması gerekeceği, Dairemizin yerleşik uygulaması gereğidir.
Türk Medeni Kanunu'nun 185. madde hükmü gereğince, anne-baba birlikte çocukların bakımından sorumludur, aynı Yasa'nın 327. maddesinde ise “Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır” denilmektedir. Her baba ve annenin çocuğunu belli bir yaşa kadar büyütmek, yetiştirmek ödevi olup çocuğun ölümü nedeni ile artık yapılması gerekmeyecek yetiştirme giderlerinin belirlenecek destekten yoksun kalma tazminatından düşülmesi (anne ve babadan birinin ya da her ikisinin çalışıp çalışmadığına ve hayatta olup olmadığına ilişkin ayrıksı durumlar da göz önüne alınarak) gerekmektedir.
Dairenin genel ilkelerine göre kural olarak; anne ve baba çalışıyorsa anne ve babadan ayrı ayrı %5'er, anne çalışmıyorsa, sadece babadan %5 oranında yetiştirme gideri düşülmesi gerekmektedir. Ancak somut olayda, davacı babanın 06/10/2019 tarihinde vefat etmiş olduğu anlaşılmakla, somut olayın özelliği gereği babanın vefatı sonrasında %5 oranında yetiştirme giderinden sağ kalan annenin sorumlu olmak durumunda kaldığı hususu aşikardır.
Dairenin genel ilkelerine göre kural olarak; anne ve baba çalışıyorsa anne ve babadan ayrı ayrı %5'er, anne çalışmıyorsa, sadece babadan %5 oranında yetiştirme gideri düşülmesi gerekmektedir. Ancak somut olayda, hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda yetiştirme gideri yapılıp yapılmadığı belirsiz olup denetlenememektedir.
Eldeki davada, hükme esas alınan bilirkişi raporu yukarıda bahsi geçen ilke ve açıklamalar ve somut olayın özelliğine uygun olmayıp hüküm kurmaya elverişli değildir. Hakem Heyetince açıklanan yönler gözetilerek, küçüğe yapılacak bakım ve yetiştirme giderlerinin bilirkişiden alınacak ek rapor ile belirlenerek hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından indirilerek karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Türk Medeni Kanunu'nun 185. madde hükmü gereğince, anne-baba birlikte çocukların bakımından sorumludur, aynı Kanun'un 327. maddesinde ise “Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır” denilmektedir. Her baba ve annenin çocuğunu belli bir yaşa kadar büyütmek, yetiştirmek ödevi olup çocuğun ölümü nedeni ile artık yapılması gerekmeyecek yetiştirme giderlerinin belirlenecek destekten yoksun kalma tazminatından düşülmesi (anne ve babadan birinin ya da her ikisinin hayatta olup olmadığına ilişkin ayrıksı durumlar da göz önüne alınarak) gerekmektedir.
Trafik kazasında vefat eden araç işleteni/sürücüsü tam kusurlu olsa bile ölenin mirasçıları destekten yoksun kalan sıfatıyla, desteğin kendi zorunlu mali sorumluluk sigortacısını hasım göstererek, destekten yoksun kalmaya dayalı tazminat isteminde bulunabilir..
“Davacının ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacıya yansıtılamayacağı, dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olması hâlinde, desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyeceğine, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı …, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacının da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalı … şirketinin sorumlu olacağına karar vermek gerekir.”
Destekten Yoksun Kalma Tazminatına Hükmedilmesinin Şartlarından Biri, Ölenin Davacılara Destek Olduğunun veya olabileceğinin gerçekleşmesidir. Diğer deyişle destek kavramı gerçekleşmiş veya ilerde gerçekleşmesi umulan bir bakım münasebetini zorunlu kılar. Genel olarak bir kimse ancak ölümden önce bakmakta olduğu veya sağ kalsaydı kuvvetli bir ihtimalle ilerde bakacağı anlaşılan kişilerin desteğidir.
Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. “Destek” kavramının yalnızca parasal katkı şeklinde anlaşılması gerekmez. Yaşlılık veya hastalıkta ya da ihtiyaç duyulan diğer durumlarda yapılan ev işleri, bakım gibi hizmet ve yardımlar da destek kavramı içerisinde sayılır. 79 yaşında ölen desteğin olay tarihinde gelir getiren bir işte çalıştığı ispatlanamasa bile yukarıda belirtilen şekilde eşine vereceği desteğin asgari ücret üzerinden hesaplanması gerekir.
Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına her halükarda ve belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir. Bu desteğin miktarı, tarafların yaşam düzeyi, sağlık, sosyal ve ekonomik durumları ile orantılı olarak miktar bakımından değişebilir, ancak, çocuğun hiç destek olamayacağı kabul edilemez. Destek, mutlaka para veya maddi katkı şeklinde olmayabilir. Çeşitli hizmet ve yardımlarla da destek olunabilir. Anne ve babanın varlıklı olmaları, çocukların desteğine ihtiyaç duymadıkları veya ileride duymayacakları sonucunu da doğurmaz. Bu nedenle, onyedi yaşındaki oğlunu kaybeden davacı babanın çalışıp gelir elde etmesi, yararına destek tazminatına hükmedilmesine engel değildir.
İş kazası nedeniyle işçinin ölümü halinde ana ve baba yararına maddi tazminata karar verilebilmesi için ana ve babaya Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kısa vadeli sigorta kolundan ölüm geliri bağlanması gerekmektedir.
Sigortalının ölümü halinde anne ve babasına ölüm sigortası kolundan aylık bağlanabilmesi, sigortalının sağlığında anne ve babasının geçimlerini sağlıyor olması koşuluna bağlıdır.
Dava hemzemin geçitte gerçekleşen trafik kazasındaki ölüm nedeniyle müteselsil sorumluluk gereğince tamamı davacı tarafından ödenen tazminatın kusurları oranında davalılara rücu edilmesi isteğine ilişkindir.
Her ne kadar resmi nikah yapılmadan fiilen bir arada yaşayana destek tazminatı verilmesi uygunsa da; davada adı geçen Döndü Laçin'in eldeki dava dosyasına getirilen nüfus kaydına göre Ercan Alp'in ölümünden sonra 29.9.1997 tarihinde bir başkası ile resmen evlenmiş olduğu görülmektedir. O halde Döndü Laçin'e, bu evlenme tarihinden sonrası için destek tazminatı verilemez. Önceki davada bu evlilik kaydının dosyaya yansımamış olması nedeniyle adı geçen için fazla destek tazminatına hükmedilmiş olması, o davada taraf olmayan davalılara aynen rücu edilmesini gerektirmez. Bu durumda önceki davanın davacılarından Döndü Laçin'in evlenme tarihinden sonrasına ilişkin destek tazminatı düşülerek kalan miktara hükmedilmelidir.
Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Evlilik sözleşmesi olmaksızın birlikte yaşayan nikahsız eşin, desteğin ölümü ile nikahlı eş gibi, yaşama yaşının sonuna kadar ve özellikle yaşı, sosyal durumu, yaşadığı ortam ve aile bağları gibi nedenlerle, kocasının evinde yaşamını sürdüremeyeceği, güçlü olmayan aile bağı nedeniyle müşterek haneyi terk edeceği, kendisine yeni bir yaşamı tercih edeceği üstün olasılık içinde olduğu, giderek, bakım ihtiyacının nikahlı eşte olduğu gibi desteğin, kalan ömrünün sonuna kadar devam etmeyeceği varsayımı göz önünde tutularak, Borçlar Kanunu'nun 43. maddesi gereğince belirlenecek tazminattan hak ve adalete uygun bir indirim yapılması gerekecektir.
“Ölenin ailesi” kavramının “ölenin yakınları” diye yorumlanması için ölen ile aralarında eylemli aile ve sevgi bağlarının varlığı gereklidir. Burada önemli olan aile hukuku çevresinde yakınlık değil duygusal yakınlıktır. Kişinin ölenin yakını sayılması için ölenle aralarında yakın ilişkiler bulunması yeterlidir.
Dava, trafik kazası sonucu desteğin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Murisin eşi davacı tekrar evlenmiştir. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında desteğini yitirenin bakım süresinin dikkate alınması gerekmektedir. Davacı eşin evlenmesi gibi eylemli olarak bakım ihtiyacı son bulmuşsa destekten yoksun kalma tazminatı evlenme tarihine kadar hesaplanır. muhtemel hayat süresine göre yapılan hesaplamanın hükme esas alınarak fazla tazminata karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Haksız fiil sonucu ölüm nedeniyle sağ eş için destek kaybı hesaplanması doğru ise de ; sağ eşin yeniden evlenmiş olduğu nazara alınarak destek kaybı hesabının ölüm tarihi ile sonradan evlenmekle destekten çıkılan tarih arasında oluştuğu ve bu dönem için zarar hesabının yapılması gerekeceğinin gözetilmesi gerekir.
Olayın oluş şekline , müterafık kusur ve oranlarına duyulan elem ve ızdırabın derecesine , tarafların sosyal ve ekonomik durumuna , hak ve nesafet kurallarına göre manevi tazminatın hesaplanması gerekir.
Davalı taraf, sağ kalan eşin sonradan evlenip boşandığını savunduğu halde mahkemece bu hususta bir araştırma yapılmamıştır. Sağ kalan eş gerçekten evlenip boşanmışsa, bu süreye ilişkin isteğinde tazminattan düşülmesi gerekir.
Destek kavramı, gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi umulan bir bakım ilişkisini gösterir. Hukuki bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu amaçladığından hısımlık ilişkisine ya da Kanunun nafaka hakkındaki düzenlemelerine dayanmaz.
Eşi öldükten sonra yeniden evlenen davacı eşin destek gereksinimi evlendiği gün sona erdiğinden, destekten yoksun kalma tazminatının yeniden evlendiği güne kadar hesaplanması gerekir. Sonradan boşanmış olması desteğin yeniden devam edeceği anlamına gelmez.
Mahkemece davacı yararına destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat hükmolunmuştur. BOŞANMIŞ, YENİDEN EVLENMİŞ, YENİDEN EVLENİP BOŞANMIŞ EŞİN DURUMU, B.K.nun 47. maddesindeki aile kavramı içinde değildir. Bu itibarla manevi tazminata hükmolunması doğru görülmemiştir. Yine boşanan eşlerin birbirlerine B.K.nun 45. maddesi anlamında destek olmadıkları kabul edilerek maddi tazminat isteminin de reddedilmesi gerekir.
İşçinin gerçek zararının tespit edilebilmesi için, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu amaçla gerçek zararın hüküm tarihine en yakın tarihteki verilere göre hesaplanması kabul edilmektedir. Söz konusu hesaplama yapılırken hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan asgari ücretteki artış miktarı nazara alınarak işçinin gerçek zararının belirlenmesi gerekmektedir.
Dava, destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasının asıl amacının, üçüncü kişilere verilecek zararların güvence altına alınmasıdır. O halde, araçta yolcu olarak bulunan oğlunun kaza sonucu ölümü sebebiyle davacının talep ettiği destekten yoksunluk tazminatından onun sorumluluğunu üstlenmiş zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumlu tutulması mümkün olmadığından davacı tarafından açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Dava, destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; şoförün tam kusuru ile gerçekleşen trafik kazasında, araçta yolcu olarak bulunan işletenin ölmesi üzerine mirasçılarının, davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısından, destekten yoksun kalma tazminatı isteyip isteyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır. Davacıların, desteklerinin işleteni olduğu araçta, sürücünün tam kusuru sonucu meydana gelen trafik kazası sonucu, vefat etmiş olması nedeniyle, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla, zorunlu mali sorumluluk sigortacısını hasım göstererek dava açabileceğinin kabulü ile işin esasının incelenmiş olması hukuka uygundur.